[реклама вместо картинки]
“Çıkar gelir alacakaranlık
yeni sürülmüş tarlalardan
her adımda biraz daha yiten topukları
ve taflan külüne kokan elleriyle
çıkar gelir
her solukta bir dermansız hastalığın
iç kanamalarını çekerek sinesine
(Adnan Özer)”
Güneşin altında sıcaktan boğulan kaldırımlar, üzerinde yürüyen insanları da bunaltıyordu. Yaz ortasına gelmişlerdi neredeyse, bu sıcakta eksikleri tamamlamak için dışarı çıkmıştı, hala yapılacak bir sürü hazırlık vardı. Ailesi doğru düzgün bir düğün olsun, el aleme karşı başımız yere eğilmesin diye her şeyin geleneklere uygun olması için baskı yapıyorlardı. Kendisi için gereksiz bir sürü teferruat olmasına karşın anne babasını kırmamak için ses etmiyor ve isteklerini yerine getirmeye çalışıyordu. Geçmişte yaşadıkları kötü deneyimi unutturmaya çalışıyordu, bu konuda kendi kendine ve ailesine söz vermişti, her şey en geleneksel şekliyle gerçekleşecekti. Bu konuda en başından nişanlısıyla anlaşmışlar ve kurallara uyma kararı almışlardı. Ama bu kendi kendisine söylenmesi için bir engel değildi.
“Ne diye bu kadar şeyin alınması gerek anlamıyorum ki… hiç birini kullanmayacağız bile.. çeyizmiş… hıhh… artık çeyiz mi kaldı… ikimizin de kendi evi var zaten… içlerinden istediğimizi alırız… fazla fazla yeter… ama olmaz hepsi yeni olacak… bu sıcakta alışveriş mi yapılır… üstelik o kadar da işim var… tatil de yapamadım… bu yıl nasıl geçecek … balayı için birkaç gün kaçarız … onunla idare edeceğiz artık… neyse şu aldıklarımı eve bırakayım…oradan da işe geçerim…”
Evlenince nişanlısı Mert’in evinde yaşamaya karar vermişlerdi, zaten kendi evi hem küçük hem de kiralıktı. Mert’in evi Etiler’de bir sitedeydi, evlenince iş yerine daha yakın olacaktı ve daha az trafiğe katlanacaktı. İş yeri Levent’teydi, işe gidip gelmek daha kısa süre alacaktı. Aldıklarını arabanın bagajına koydu ve direksiyona geçti. Kafası bu sefer de nişanlısı Mert’e takılmıştı, sürekli toplantı ve müşteri ziyaretindeydi. Öğlen yemeğe çıkmak için arayınca müşteri ziyareti olduğunu ve karşıda olduğu için gelemeyeceğini söylemişti.
“ Canım benim … Mert’cim ne çok çalışıyor…? Sürekli toplantıda… sürekli müşteri ziyaretinde… kolay mı o kadar insanın ağız kokusunu çekmek… borsa işi zaten zor ve stresli bir iş… bir de bu düğün işleriyle uğraşmasın… ben hallederim… zaten bunlar benim ailemin dayatmaları… canım… hiç itiraz etmiyor zaten…”
Siteye gelince güvenlik görevlisi bariyeri açıp geçmesine izin verdi. Kafası işyerinde öğleden sonraki toplantıda torbaları aceleyle topladı ve çantasından evin anahtarını çıkardı, anahtarları daha yeni nişanlandıklarında vermişti Mert, istediğin zaman gelirsin diye ama o hiç yalnız gelmemişti. Bulduğu her fırsatı birlikte geçirmeye çalışıyorlardı ama ikisinin de işleri çok yoğundu, buna pek fırsat bulamıyorlardı. Elindekileri bırakıp hemen geri dönerse toplantıya hazırlanmak için bol bol vakti olacaktı. Asansöre bindi ve üçüncü kata çıktı, evin kapısını açarken aklı tamamen toplantıdaydı. Kapıyı açınca yere bırakmış olduğu torbaları aldı ve içeri doğru yürüdü, elindekileri olduğu gibi düğün için aldıkları eşyaları koydukları odaya bırakıp çıkacaktı.
Girerken dikkat etmemişti ama ilerleyince içerden gelen sesleri fark etti ve şaşırdı. Bir an yanlış eve mi girdim diye panikledi fakat sonra elindeki anahtarın kapıyı açtığı geldi aklına. Mert evde olamazdı, karşıda olduğunu söylemişti. Birden hırsız girmiş olabileceğini düşündü, korktu. Sonra sitenin güvenlikli olduğunu ve bunun mümkün olmadığını hatırladı, kendi evinde olabilirdi ama böyle bir sitede olması mümkün değildi, güldü ama daha çok merak etti.
Seslerin Mert’in yatak odasından geldiğini anlayınca iyice şaşırdı, gülüşüp kıkırdayan sesler geliyordu, merakla kapının kolunu tutup açtı.
Önce gördüklerini algılayamadı, başkalarının mahremiyetine izinsiz daldığını düşündü, sonra yataktaki kişilerin kim olduğunu algıladı. Sanki film seyrediyor gibiydi, görmek istemeyip de gözünü ayıramadığı bir sahne gibiydi. İki çıplak vücut yatakta sarmaş dolaş oynaşıp öpüşüyordu. Kapının açılmasıyla önce alttaki kadın baktı kendisine ve suratı değişti, onun bu haline şaşıran erkek de dönüp bakınca birden ortada buz gibi bir hava oluştu. Sanki zaman havada asılı kaldı, kimse ne diyeceğini bilemeden bakakalmıştı. Şok geçiriyordu, yerinden kıpırdayamadığını fark etti. Beyni sürekli itiraz ediyor ve gördüklerinin doğru olmadığını haykırıyordu.
“ Aman Tanrım… hayal görmeye başladım… bu mümkün değil… bunu bana yapamazlar… kendi korkularım yüzünden beynim uyduruyor bunları… biri nişanlım… hadi o bir erkek … ama diğeri en yakın arkadaşım…Sinem… çocukluk arkadaşım…sırdaşım… hayatımın her detayını bilen … nerdeyse her gün yüzüme bakan… yüzüme gülen… hayallerimi dinleyen…arkadaşım.. arkadaşım… ona dostum diyorum… ya sen Mert… bizim hayallerimiz vardı..”
Kendini ilk toparlayan Mert oldu ve çarşafı toparlayıp kalkarken ağzından çıkanlar kendine gelmesini sağladı.
Mert : Yaseminnnn…! Senin ne işin var burada…? Bak … açıklayabilirim…
Yasemin gördüklerini yeni fark ediyormuş gibi kendine geldi, gözlerinde müthiş bir hayal kırıklığı vardı, bir Mert’e bir Sinem’e bakıyordu. Gözlerindeki hayal kırıklığı zalim bir öfkeye dönüştü ve nefretle bakıp sırtını dönerken sesi buz gibi çıktı.
Yasemin : Rahatsız olmayın… siz devam edin… ama bir daha asla gözüme görünmeyin…!
Sinem : Yasemin… !!!
Mert : Yasemin dur…!!! Bekle…!
Yasemin : Sakınnn…!!!
Elinden kapı önüne düşen torbaların üzerinden atlayıp hızla hala açık olan dış kapıya yöneldi, kapıyı öyle hızlı çarptı ki menteşeleri sarsıldı. Mert ve Sinem olduğu yerde kalmışlardı, zaten söyleyecek neleri olabilirdi ki. Asansörün önünden geçip merdivenlere yöneldi ve koşarak indi, doğruca arabasına attı kendini. Hemen kontağı çevirip hareket etti, buradan bir an önce uzaklaşmak istiyordu, arabadan garip sesler çıkmasına aldırmayıp gaza bastı ve hızla çıktı siteden.
Kafasını toparlayıp trafiğe dikkat etmeye çalışıyordu, üstüne bir de kaza yapmak istemiyordu, vücudu kaskatıydı, öyle ki araba kullanırken canı yanıyordu. İşyerine nasıl geldiğini bilemedi, arabayı park yerine soktuğunda son enerjisini kullanıyordu. Kontağı kapattığında artık bütün vücudu boşalmış ve zangır zangır titremeye başlamıştı. Yerinde kıpırdayamıyordu, başını koltuğa yaslayıp titremeye devam etti. Kime ne diyeceğini de bilemiyordu. Orada ne kadar kaldığını bilmiyordu ama güvenlik görevlisinin gelip kapısını açtığını zar zor fark etti.
_ Yasemin hanım? Yasemin hanım? iyi misiniz..? ne oldu ?
Yasemin ağzını açıp tek kelime söyleyemiyordu. Ondan cevap alamayacağını anlayan güvenlik görevlisi hemen koştu ve içerdekilere haber verdi. Arkadaşları koşarak aşağı inmişlerdi, birisi işyeri hekimine haber vermeyi akıl etti. Doktor hemen acele bir genel kontrol yaptı ve tansiyonuna baktı. Tansiyonu ve nabzı kötü değildi. Güvenlikten ve Yasemin’den ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordu, Yasemin’in çenesi kilitlenmiş gibiydi, göz yaşları yanağını ıslatırken sadece susuyordu. Gördüklerini nasıl anlatabilirdi ki.
Doktor bunun sinirsel bir durum olduğunu anlayınca içeriye sağlık odasına götürmeleri için arkadaşlarına koluna girmelerini söyledi ve onlara dayanarak içeri girdiler. Muayene masasına çıkarıp ayaklarını yukarı dikti, arkadaşlarına korkacak bir şey olmadığını ama biraz yalnız kalıp daha detaylı bir muayene yapmak istediğini söyledi. Onlar endişe içinde dışarı çıkıp dışarıda beklerken haber üst yönetime de gitmişti, genel müdürleri de doktoru arayıp bilgi istemişti.
Doktor Yasemin’le yalnız kalınca tekrar neler olduğunu sordu ve alabildiği bilgi kadarıyla onun bir sinir krizi geçirdiğinden emin oldu.Bir sakinleştirici verip biraz dinlenmesini istedi. Herkese de hafif bir sinir krizi geçirdiğini ve kısa sürede toparlanacağını söyledi. Bir değişiklik olduğunda haber vermek üzere Zeynep’i bırakıp işlerinin başına döndüler.
Herkes şaşkına dönmüş, neler olduğunu tahmin etmeye çalışıyordu. Herkesin tanıdığı Yasemin aklı başında, soğukkanlı, güçlü ve kolay kolay dağılmayan biri olarak bilinirdi işyerinde, o yüzden onu böyle görünce gerçekten şaşırmışlardı. Zeynep doktorla konuşup ona göre ailesine haber vermek istemişti, acele edip boş yere panik yaratmak istemiyordu. Diğer taraftan arkadaşına ne olduğunu da çok merak ediyordu, acaba saldırıya mı uğramıştı , ama buna dair bir iz de yoktu ki.
Doktor dışarı çıktığında Zeynep’i beklerken buldu. Merakla ne olduğunu soran Zeynep’e, korkulacak bir şey olmadığını, kişisel bir konu olduğunu eğer isterse Yasemin’in kendisiyle konuşacağını söyledi. Şimdilik isterse içeri girebileceğini ve arkadaşına destek olabileceğini söyledi. Zeynep içeri girince onları baş başa bıraktı, Yasemin’in birisiyle konuşmaya ihtiyacı vardı, bunu da en yakın arkadaşıyla yapması en doğrusuydu.
Zeynep : Yasemin… ? İyi misin canım? Konuşmak ister misin ?
Yasemin arkadaşına baktı, aldığı sakinleştiricinin de etkisiyle biraz gevşemiş, o titremeleri ve kontrolsüzlüğü geçmişti. Elini tutan ele baktı, sanki içi boşalmış gibiydi.
Yasemin : Merak etme… iyiyim… !!! inanamıyorum … bunu nasıl yaparlar bana..?
Zeynep : Kim ? Ne yaptı sana ?
Yasemin : Mert…! Sinem…!
Zeynep : Ne olmuş onlara ? Ne yaptılar ki ?
Yasemin : Zeynep… onları… onları… nasıl söylerim bilmiyorum…
Zeynep : Canım ne oldu…? söyle hadi…
Yasemin : Bugün … Mert’in evine bazı şeyler bırakmaya gittim…
Anlatırken sanki kendisi suçluymuş gibi utanıyordu, gözleri doldu ve yaşlar şakaklarından aşağı süzüldü.
Zeynep : Ne oldu evde ? Ne yaptılar sana.. ? Sinem ne arıyormuş Mert’in evinde ?
Yasemin : Onları yatakta yakaladım..!!!
Zeynep : Neee…!!! Mert ve Sinem mi ? Aman Tanrım…!!! Canım çok üzgünüm…!
Sessizce oturdular. Sinem çocukluktan beri arkadaşıydı, birlikte büyümüşlerdi, yaz tatillerini birlikte geçirmişler, üniversite için aynı şehre gelmişlerdi. Okul bitince Sinem yine İstanbul’da iş bulmuş, Yasemin master için Fransa’ya gidince bağlantıyı koparmamış, haberleşmişler, tekrar döndüğünde yine eskisi gibi sık sık görüşmeye devam etmişlerdi. Yasemin Mert’le tanışıp aşık olduğunda ve nişanlandığında ikisiyle de arkadaş olmuş ve onun hayallerini ve planlarını paylaşmıştı, yada kendisi öyle sanıyordu. Zeynep onun kendisini toparlamasını bekledi, bu akşam onu evde yalnız bırakmaması gerektiğini anlamıştı. Bir kadın olarak ihanete karşı hem cinsini desteklemeyi görev bilmişti, işin ironisi bu ihanete yine başka bir kadının yol açmasıydı, hem de en yakın arkadaşın.
Zeynep : Yasemin… herkes sana ne olduğunu merak ediyor… onlara ne diyeyim..? Kimse seni böyle görmeye alışık değil… çok merak ettiler…
Yasemin : Nasıl söylerim onlara bunu… çok utanç verici… ben onlara düğün davetiyesi hazırlarken… şu olanlara bak…
Zeynep : Bak canım… bunda senin utanacağın bir şey yok… onlar utansın! Sahi düğün ne olacak ?
Yasemin : Ne demek ne olacak… ? Bir daha ikisini de görmek istemiyorum… asla…!!!
Zeynep : Arkadaşlarımıza ben açıklayım istersen… nasılsa öğrenecekler…
Yasemin : Nasıl istiyorsan öyle yap… çok yorgunum … eve gitmek istiyorum…
Zeynep : Tamam… sen sakin ol… dinlen … ben yukarı çıkıp toparlanayım … sonra gideriz..
Yasemin : Sen yorulma … programını değiştirme… ben giderim eve…
Zeynep : Saçmalama… ne programı… itiraz falan da istemiyorum…
Zeynep kalkıp yukarı ofise çıktı ve masasını toparlarken diğer arkadaşları geldi. Onlara da çok detayına girmeden durumu anlattı. Herkes şok olmuştu, düğün hazırlıkları yaparken başına gelenler çoğu kadın olan çalışanları birer kadın olarak daha da kızdırmıştı.
_ Yasemin kadar güzel bir kadını mı aldatmış…? Hayvan… erkek milleti işte..!!!
_ Ne yani çirkin olsa aldatmayı hak mı edecekti… ne saçmalıyorsun sen…?
_ Ne bileyim ya…!!! ben ne dediğimi biliyor muyum? Elime geçse ikisini de bir kaşık suda boğarım…
Zeynep : Neyse… bırakın şimdi bunları… bu sırada arkadaşımıza destek olmalıyız… ben çıkayım… onu evine götüreyim.
Haber kısa sürede bütün çalışanlara yayılmıştı, Yasemin’i herkes çok sevdiği için çok üzülmüş ve diğer ikisine kin beslemeye başlamışlardı. Zeynep Yasemin’in eşyalarını da topladı ve aşağı indi, sonra onu da toparlayıp arabasının anahtarını aldı. Yasemin Ortaköy’de küçük ve şirin bir dairede oturuyordu. Üniversitede okurken de yakın diye buralarda ev tutmuşlardı, bu bölgeyi seviyordu ve vazgeçemiyordu.
Eve geldiler, Yasemin salondaki koltuğa uzanıp dinlenirken Zeynep mutfağa girip akşam için çorba salata türü hafif bir şeyler hazırladı. Bu sırada kapı çalınca Zeynep baktı ve Mert’in kapıda olduğunu haber verdi. Kan beynine sıçramıştı Yasemin’in, buz gibi bir suratla kapıya geldi ve onun içeri girmesine izin vermeden hala parmağında olan, ancak şimdi hatırladığı nişan yüzüğünü çıkarıp avucuna koydu. Bırakırken iğreniyormuş gibi dokunmamaya çalışıyordu.
Yasemin : Seni bir daha asla etrafımda görmek istemiyorum… uzak dur… sana yapabileceğim en büyük iyilik bu ? Yoksa pişman ederim seni…!
Öyle büyük bir nefretle konuşuyordu ki, Mert onun gözlerinde gördüğü nefretten ürktü. Yasemin’i karşısında görünce ne diyeceğini bilememiş, suçluluk duygusuyla ağzını açıp bir şey söyleyememişti. Yasemin onun konuşmasına fırsat vermeden kapıyı yüzüne çarparak kapattı. Çok dirençli sağlam duruyordu ama kapı kapanınca omuzları çöktü ve sırtını kapıya yasladı. Bu sırada hep arkasında durup ona destek veren Zeynep hemen ona sarılıp içeri doğru yönlendirirken teselli etmeye çalıştı.
Zeynep : Aferin…! sana da bu yakışır! Şuna bak, pis kurbağa … bir de kalkıp kapına gelmiş…!
Yasemin : Ben bu adama nasıl güvendim…? Onunla evlenecektim… nasıl bu kadar iki yüzlü olurlar… ne planlıyorlardı ki…? Biz evlendikten sonra da devam etmeyi mi ?
Zeynep : Şimdi bunları düşünme… bak yol yakınken döndün… şanslıymışsın ki evlenmeden fark ettin…
Yasemin : Aman Tanrım… !!! şimdi bunları annemlere nasıl anlatacağım? Onları tamamen unuttum…! Rezil oldum herkese… aptalım ben… gözüm körmüş … nasıl bu kadar kör oldum ben ?
Kendi kendinde suç arıyordu sanki, ihanetin suçlusu kendisiymiş gibi. Garip bir şekilde onları temize çıkartacak bir neden arıyordu, bir kabahatini bulursa bu aldatmanın geçerli bir nedeni olacaktı, yoksa inandığı her şeyin yalan olduğunu görmekten korkuyordu.
Zeynep : Şimdi her şeyi unut ve dinlenmeye bak… gerisini yarın hallederiz… ben yemeğimizi hazırlayayım… sen geç dinlen…
Akşam yemeğini hazırladı, Yasemin’e zorla birkaç lokma yedirdi. Sinirlerini yatıştırır diye bitki çayları hazırladı. Yasemin koltukta rahatsız bir uykuya dalmıştı, ona hiç dokunmadı, kendisi de diğer koltuğa yerleşip arkadaşına eşlik etti. Yasemin ile bir yıldır birlikte çalışıyorlardı, daha geldiği ilk günden birbirlerine ısınmışlar, çok çabuk ve iyi dost olmuşlardı.
Ertesi gün Yasemin kendini toparlayıp işine gitti. Mert her fırsatta ona ulaşmaya ve konuşmaya çalıştı ama telefonlarına cevap vermedi. Öğlen yemek arasında iş yerine geldi ama dışarıda dedirtti. Arkadaşları durumu bildiği için kimse Mert’e yüz vermedi. Akşam olduğunda Zeynep onu evine çağırdı ama olumsuz yanıt aldı. Evine gidecek, kimsenin onu sindirmesine izin vermeyecekti. Kendine yiyecek bir şeyler hazırladı zorlayarak da olsa yedi. Bir süre sonra bu sefer de ev telefonu çalmaya başladı, arayanın kim olduğunu tahmin ediyordu, cevap vermedi. Televizyonu açtı kendini oyalamak için ama olmadı. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Düşündükçe sinirleniyor, bunu bana nasıl yaparlar sorusu bir matkap gibi beynini oyuyordu.
“ Bunu bana neden yaptılar… eğer birbirlerine aşıksalar neden benim düğün hazırlığı yapmama göz yumup bir de üstüne üstlük yardım ettiler… ben bu adama nasıl aşık oldum ya rabbim… nasıl bu kadar kör olabilirim…kimseye güvenemeyecek mi insan ? sen otur kafayı ye burada… onların umurunda mı … oturmayıp da ne yapacaksın sanki… ne mi yapacaksın… dışarıda bir dünya var… kendini eve hapsedeceğine dışarı çık… hayatını yaşa… eğlenmene bak…herkes gibi… evde oturdun da ne oldu… yine boynuzlandın… dışarı çık… hayatını yaşa…hesap vereceğin kimse yok , kendinden başka… kalk giyin ve dışarı çık… telefon da çalıp dursun… hem bak bugün Cuma…herkes eğlencede…”
Kalkıp dolabının karşısına geçti ve dışarıda giyebileceği en seksi elbiseyi giydi, yeşil gözlerini ve dolgun dudaklarını iyice vurgulayan bir makyaj yaptı. Mesleği gereği etrafındaki insanlar vurgulamak istedikleri şeyleri göstermeyi iyi bildiklerinden, Yasemin de bunlardan haberdardı. Çantasını aldı ve çıktı, zincirlerini kırmaya karar vermişti.
3. Bölüm Sonu